Fenerbahçe’nin tarihi, zaferler ve sevinçlerle dolu olduğu kadar, hüzün ve bekleyişlerle de şekillenmiştir. Sarı-lacivertli formanın rengi, güneşin doğuşu kadar parlak ve Boğaz’ın serin suları kadar derindir. Ama bu derinlik, sadece başarılarla değil, beklemelerle, hayal kırıklıklarıyla ve umutla da doludur.
Her sezon, yeniden başlar umut. Şampiyonluk hayaliyle yanıp tutuşan milyonlarca taraftar, formalarını giyer, bayraklarını asar ve kalplerindeki sevgiyi, gözlerindeki ışıltıyla yansıtır. Ama her seferinde, o son adım bir türlü gelmez. Şampiyonluk kutlamaları başka takımlara nasip olurken, Fenerbahçeli için beklemek bir alışkanlık haline gelir. Ancak bu bekleyiş asla pes etmek anlamına gelmez; aksine, sevdasının ne kadar büyük ve yüce olduğunun bir kanıtıdır.
Fenerbahçelilik, belki de sevdiklerinden vazgeçmemeyi en iyi bilenlerin yoludur. Her golde, her mağlubiyette, her şampiyonluğu kaçırdığında bile sarı-lacivert renklerden vazgeçmeyenlerin öyküsüdür. Şampiyonluk beklemek acıdır, ama sevdanın en saf halidir. Çünkü biliriz ki, Fenerbahçe’yi sevmek, sadece kazanırken yanında olmak değil, kaybederken de omuz omuza durmaktır.
O son düdük çaldığında, hüzün çöker bazen Kadıköy’ün sokaklarına. Ama o hüzün bile özeldir, çünkü içinde kocaman bir sevda saklıdır. Her şampiyonluk bekleyişi, aslında daha da büyüyen bir sevdayı anlatır. Her yeni sezonda yeniden yeşeren umutlar, Fenerbahçeliliğin ölümsüzlüğünü simgeler. Bir gün, o beklenen an geldiğinde, belki de bu kadar uzun beklemiş olmanın verdiği tatlı acı ile daha büyük bir mutluluk yaşanacak.
Fenerbahçe’yi sevmek, belki de en çok o bekleyişte gizlidir. Şampiyonluklar gelir geçer, ama gerçek sevda, her düştüğünde yeniden ayağa kalkabilmektir. Çünkü Fenerbahçe, sahada kazanmasa da kalplerde hep şampiyondur. Ve bu sevda, ne şampiyonlukla başlar ne de onunla biter.
Skylar Mays kimdir, Fenerbahçe Beko’nun yeni transferi nerelerde oynadı?